Bölüm Görseli

Sağlığın Her Alanında

Her biri kendi alanında uzman sağlık ekibimizle hizmet verdiğimiz tüm bölümlerle tanışın.

Göz Sağlığı ve Hastalıkları

İnsan gözü görmeyi sağlayan yapı ve bunları koruyan yardımcı yapılardan oluşmuşlardır. Görmeyi sağlayan yapılar göz merceği, ışık almaçları ve sinirlerdir. Koruyucu yapılar ise kirpikler, göz yaşı bezleri, göz kapakları ve kaslardır. Göz hastalıkları branşı bütün bu yapıların hepsinin sağlığının korunması ve hastalıklarının tedavisiyle ilgilenir.

Dışardan insan gözüne gelen ışıklar saydam tabakada kırıldıktan sonra, göz bebeğinden geçerek merceğe gelir. Burada bir daha kırılarak retina üzerinde ters bir görüntü oluşturur. Retinaya gelen ışınlar, çubuk ve koni hücreleri şeklindeki almaçları uyararak görme sinirlerinden impulsları oluşturur. İmpulslar, beyindeki görme merkezlerine iletilir ve bu koni hücreleriyle gerçekleşir. Retina tabakasında 3 çeşit koni vardır. Bunlar mavi, yeşil ve kırmızı rengine duyarlıdırlar. Bu koni hücrelerinden bir ya da iki tanesinin genetik bozukluğunda renk körlüğü ortaya çıkar. Renk körlüğünün halkta yaygın olanı kırmızı ile yeşilin karıştırılmasıdır.

Hipermetropluk: Gözün önden arkaya çapı normalden kısa ya da mercek normalden ince olduğu zaman hipermetropluk ortaya çıkar. Bu nedenle görüntü ağ tabakasının arkasına düşer. Hipermetroplar uzağı iyi görebilirler fakat yakını göremezler.

Astigmatizm: Göz merceğinin yüzeyindeki kavislenmede oluşan göz kusurudur. Bu hastalıkta kişiler bulanık görür. Silindirik merceklerle net görme sağlanabilir.

Miyopluk: Miyop hastalarında görüntü ağ tabakasının önüne düşer. Miyoplar yakını iyi görürler fakat uzağı göremezler. Kalın mercekle net görüntü sağlanır.

Şaşılık: Göz yuvarlağını hareket ettiren kasların, normalden uzun ya da kısa olmasından kaynaklanır. Gözler farklı eksene bakar bu hastalıkta tedavi ameliyatla olur.

Presbitlik: Yaşlandıkça göz merceği esnekliğini kaybeder ve gözün uyum yapma yeteneği azalır. Bu kişiler yakını rahat göremezler. İnce kenarlı mercekle düzeltilir.

Göz Tansiyonu: Gözde ön ve arka odanın içinde bulunan sıvının salgılanması ve boşaltımı sırasında denge vardır. Bu dengenin bozulması ile göz tansiyonu ortaya çıkar. Ağrı yapar.


Tıp Merkezimiz Göz bölümünde verilen hizmetler:


  • Bilgisayarlı görme muayenesi
  • Şaşılık ve çocuk göz muayenesi
  • Görme tembelliği tedavisi
  • Glokom (göz tansiyonu) tanı ve tedavisi
  • Kontakt lens uygulaması
  • Retina, (göz dibi muayenesi)
  • Dikişsiz katarakt ameliyatı (FAKO)
  • Şaşılık ameliyatı
  • Glokom (göz tansiyonu) ameliyatı
  • Pterjium (gözde et büyümesi) ameliyatı
  • Göz kapağı cerrahisi
  • Gözde yabancı cisim

UZMANIMIZA SORUN
GünlerPAZARTESİ-CUMA
Saatler14:00-16:00
RandevuGEREKLİ
SGKGEÇERLİ
Sıkça Sorulan Sorular

Net görme dışarıdan gözümüze gelen ışığın tam olarak sinir tabakası üzerine odaklanması ile sağlanır. Eğer göz bunu kendi mercek sistemi ile yapamıyorsa devreye sokulacak bazı yöntemlerle sinir tabakası üzerinde net bir görüntü oluşması sağlanabilir. Günümüzde bu iş için kullanılan başlıca yöntemler şunlardır; a. Gözlük: Gözün yaklaşık 12 mm önüne yerleştirilen bir mercek sistemidir. Kişinin kırma kusuruna göre numara belirlenir ve bu şekilde gelen ışınların sinir tabakası üzerine odaklanması sağlanır. b. Kontak lens: Korneanın ön kısmına ışığı kırma gücü olan yumuşak veya sert bir materyalin yerleştirilmesidir. Belli aralıklarla çıkarılması ve değiştirilmesi gerekir. c. Excimer Lazer ve SMİLE yöntemi: Bu yöntemlerle korneanın şekli değiştirilerek kırıcılık gücü azaltılır veya arttırılır. Kornea bir mercek görevi görür ve bir merceğin yüzeyi ne kadar bombe ise kırıcılığı o kadar fazla, ne kadar düzse kırma gücü de o kadar azdır. Bu prensipten yola çıkarak korneanın bombeliğini değiştirmenin kırma kusurlarının tedavisinde kullanılabileceği düşünülmüştür. d. Göz içine mercek yerleştirilmesi: Bu yöntemde kırma kusurunu ortadan kaldırmak için gerekli olan düzeltme göz içine yerleştirilecek mercekler ile sağlanır. Bazı hastaların kendi merceği alınır ve onun yerine yeni mercek konulur, bazı kişilerde ise göz içi merceği alınmaz ve yeni mercek onun önüne yerleştirilir.

Keratokonus genellikle ilk olarak 10-15 yaş arasındaki çocuklarda miyopi ve astigmatizma ile kendini gösterir. Çocuklar uzağı görememekten şikayet ederler. İlk evrelerde hastalığı normal miyopi ve astigmatizmadan ayırt etmek zordur ve hastalar çoğu zaman gözlük kullanarak normal düzeyde görürler. Bu dönemde biz hekimleri şüphelendiren bazı durumlar vardır ve bunları gördüğümüzde keratokunus hastalığı için hastamızı araştırmaya başlarız. Bu durumlardan en önemlileri; hastalarda gözlük camları ile istenilen düzeyde görme elde edilememesi, gözlük numaralarının hızlı bir şekilde artması, çocukta göz ovalama alışkanlığı bulunması ve son olarak da ailede keratokonus hastalığının olmasıdır. Hastalık ilerledikçe hastalar gözlükle bile net görememekten şikayet etmeye başlarlar.

Günümüzde kataraktın tek tedavi yöntemi cerrahidir. Ameliyat ile göz içi merceğimizin zarında geniş bir delik oluşturulur. Zarın içindeki şeffaflığını yitirmiş lifler FAKO cihazı yardımıyla temizlenir. Önceden kırma gücü hesaplanmış yapay göz merceği içi boşaltılmış olan zarın içine yerleştirilir. Ameliyat genellikle damla anestezisi ile yapılır ve 10-20 dk kadar sürer. Heyecanlı hastalara ameliyat öncesinde ve esnasında sakinleştiriciler verilerek ameliyat stresi azaltılır. Operasyon sonrası hastanın gözü kapatılır. Hasta genellikle ameliyattan yarım veya bir saat sonra taburcu edilir ve ertesi gün için kontrole çağrılır. Çoğu zaman iki göz aynı anda ameliyat edilmez ve iki göz ameliyatı arasına belli bir süre konulur. Ameliyat sonrası hastalar birkaç hafta damla kullanırlar. Katarakt operasyonu sonrası hastalar genellikle 1 hafta içinde normal hayatlarına dönebilirler. Ameliyat süreci genel hatlarıyla böyledir, doktorlar arasında küçük farklılıklar gösterebilir.

Diyabete bağlı göz hastalığı kendisini çoğu zaman görme azalması ile gösterir. Bu görme azalması ani ve belirgin olabileceği gibi yavaş bir şekilde de ortaya çıkabilir. Bununla birlikte hastalık çoğu zaman diyabetik kişilerin rutin göz muayenesi esnasında saptanır. Diyabete bağlı göz hastalığında tanı muayene ile konulur. Rutin muayene ile göz arkasındaki damarların durumu ile ilgili fikir sahibi olunur. Eğer hasar oluşmaya başlamışsa hasar düzeyini ve tedavi gerekliliğini anlamak için FFA* ve OCT** adı verilen testler yapılır. Bu testler ile hastalığın evresine, tedaviye gerek olup olmadığına ve gerekiyorsa da tedavinin şekline karar verilir.

Çocukluk çağı şaşılıklarını sürekli olanlar ve ara ara olanlar diye iki guruba ayırmak daha kolay anlamamızı sağlayabilir. Sürekli kaymalarda beynimizin göz kasları üzerindeki kontrol gücü çeşitli nedenlerden dolayı tamamen kaybolmuştur. Bu durum göz gelişiminin tamamlanmasından (7-8 yaş) önce oluşursa beyin çift görmeyi engellemek için bir gözden gelen görüntüyü yok sayar ve o gözde göz tembelliği oluşur. Aralıklı olan kaymalarda ise beynimizin kontrol yeteneği sınırdadır ve bazı dönemlerde kontrolü kaybetmektedir. Bu tür hastalarda kaymalar genellikle yorgunlukta, hastalıkta, dalgın bakıldığında veya uykulu dönemlerde meydana gelir. Ara ara olan kaymalarda göz tembelliği yoktur fakat eğer kayma sürekli bir hal almışsa o zaman göz tembelliği oluşmaya başlamış demektir.

Glokom; göz içi basıncının olması gerekenin üzerine çıkarak görme sinirinde hasar oluşturması olarak tanımlanabilir. Göz içi basıncının artmasının esas nedeni üretilen sıvının göz dışına çıkışının çeşitli nedenlerle engellenmesidir. En sık görülen durum sıvının dışarı çıkışını sağlayan filtre sistemindeki gözeneklerin tıkanmasıdır. Bir diğer neden ise filtre sistemine komşu dokuların anormal şekilde büyüyerek çıkış yolunu kapatmalarıdır. Her iki durumda da göz tansiyonu genellikle yavaş yavaş yükselir ve sinsi bir şekilde görmenin azalmasına neden olur. Bazen göz içi sıvısının dolaşımı ani olarak sekteye uğrar ve böylesi durumlarda glokom krizinden bahsedilir. Glokom krizi acil bir durumdur ve en kısa sürede tedavi edilmesi gerekir. Glokom sinsi bir hastalıktır. Yüksek seyreden göz içi basıncı sinir hücrelerine yavaş ve geri dönüşümsüz olarak zarar verir. Hastalar genellikle ileri evrelere kadar durumun farkına varamazlar. Hastalığın sinsi seyretmesinin bir diğer nedeni ise iki gözümüzün bulunmasıdır. Hernekadar hastalık iki gözü etkilese de bir göz genellikle daha iyi durumdadır ve hasta hayatına bu gözüyle devam ettiği için durumdan habersizdir. Hastalar genellikle tesadüfen iyi gören gözlerini kapattıklarında diğer gözün daha az gördüğünü farkederler. Hastalık erken dönemde bulgu vermediğinden dolayı rutin göz muayenesi esnasında biz göz doktorlarının en çok üzerinde durduğu hastalık glokomdur. Çoğu hastanın tanısı da genellikle şikayeti olmayan hastaların rutin göz muayenesi esnasında doktorun durumdan şüphelenmesi ile konulur.

Gözyaşı kanal tıkanıklığı bulunan hastalardaki esas şikayet sulanmadır. Sulanması bulunan bir kişide ilk yapılması gereken şey sulanmanın şeklinin ortaya konmasıdır. Ara ara olan veya sadece rüzgarlı ve soğuk havalarda meydan gelen sulanma genellikle gözyaşı dışa atım sistemindeki bir tıkanıklığa bağlı değildir. Tıkanıklığa bağlı sulanma sürekli olur ve kişinin hayat kalitesini olumsuz yönde etkiler. Sulanmanın özelliği tespit edildikten sonra muayene ve testlerle gözyaşı kanal sisteminin durumu incelenir. Öncelikle mikroskop altında göz kapaklarındaki deliklerin pozisyonuna ve açık olup olmadığına bakılır. Sonra ince bir kanül yardımıyla kanalın içine girilir ve sıvı verilir. Verilen sıvı hastanın boğazına rahat bir şekilde geliyorsa kanalın açık olduğu düşünülür. Fakat bazı hastalarda sıvı kanaldan geçerken bir direnç ile karşılaşılabilir. Bu durumda darlıktan şüphelenilir ve gözyaşı sintigrafisi denilen bir test gerekebilir. Bu testte göze bir sıvı damlatılır ve özel bir kamera yardımıyla bu sıvının gözyaşı kanal sisteminden geçişi gözlemlenir. Sıvı bir enjektör yardımıyla verilmediğinden ve doğal seyrini izlendiğinden dolayı bize diğer testle elde edemeyeceğimiz bilgiler verebilir.

Keratokonus kornea dokusunun kusursuz bombe yapısını kaybederek koni şeklini alması nedeniyle oluşan bir hastalıktır. Hastalık her iki gözü de etkiler fakat çoğu zaman bir göz diğerine oranla daha ileri evrededir. Yaklaşık olarak toplumdaki her 2000 kişiden birinde görülür. Nedeni henüz tam olarak tespit edilememiştir ama genetik olarak yatkın kişilerde çevresel faktörlerin de katkısıyla ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu çevresel faktörlerden en önemlisi göz ovalamadır. Diğer nedenler ise kontak lens kullanımı ve bazı bağ dokusu hastalıklarıdır. Hipotez basitçe şu şekildedir; normalde gözümüzün sahip olduğu bir göz içi basıncı vardır. Bu basınç korneayı dışa doğru iter ve kornea buna bir direnç gösterir. Herhangi bir nedenle (genetik olarak korneanın direncinin az olması, göz ovalama veya kontak lens kullanımının korneanın yapısında meydana getirdiği değişikler vs.) kornea direncinde meydana gelecek azalma korneanın göz içi basıncına karşı koyamamasına ve öne doğru sivrileşerek kusursuz bombe yapısını kaybedip koni şeklini almasına neden olur. Bunun sonucunda da kornea kendisine gelen ışınları sinir dokusu üzerinde uygun bir şekilde odaklayamaz ve görme kalitesi bozulur. Hastalığın ileri evrelerinde korneanın yapısı daha da bozulur ve göz içi sıvısı kornea içine girerek şeffaflığını da kaybetmesine neden olur.

Katarakt hastalığı göz içi merceğimizin içinde bulunan liflerin şeffaflığını kaybetmesi sonucu meydana gelir. Göz içi merceğimizin içindeki liflerin yapısındaki bozulma genellikle ilerleyen yaşa bağlı olarak meydana gelir. Göze alınan travma, şeker hastalığı ve göz tansiyonu gibi bazı hastalıklar bu süreci hızlandırabilir. Şeffaflığını kaybeden lifler göz içine giren ışığın miktarının azalmasına ve giren ışık ışınlarının saçılmasına neden olur. Gerek göze giren ışık miktarının azalması, gerekse giren ışınların saçılması görme keskinliğinin azalmasıyla veya görme kalitesinin düşmesiyle sonuçlanır. Katarakt hastalığı kişilerde görme seviyesinde azalma ile kendini gösterir. Görme azalması genlelikle aylar veya yıllar içinde ortaya çıkar. Kataraktın bazı türlerinde hastalar akşamları parlak objelere baktıklarında onların etrafında ışık halkaları görebilirler. Katarakt başladığında genellikle her iki gözde de mevcuttur fakat çoğu zaman bir gözdeki daha ileri seviyededir.

Şeker hastalığı gözümüzün sinir tabakasını besleyen damarların yapısını bozarak görme gücünü zayıflatır. Gözümüzün sinir tabakasının ihtiyacı olan besin ve oksijen bir atardamar aracılığı ile göze ulaşır. Kan atardamardan kılcal damarlara geldiğinde besin ve oksijen sinir hücrelerine, hücrelerde oluşan atık maddeler ise kana geçer. Damar içine geçen bu atık maddeler toplardamar aracılığı ile gözden uzaklaştırılır. Diyabet gözdeki hem atardamarları ve toplardamarları hem de kılcal damarları etkiler. Ön planda etkilenen ise kılcal damarlardır. Normalde kılcal damarlar sadece besin maddelerinin ve atıkların geçişine izin veren fakat damar içindeki diğer maddeleri geçirmeyen bir yapıya sahiptir. Şeker hastalığı kontrol altına alınmadığında zamanla kılcal damarların yapısını bozar. Bu bozulma sonucu ya kılcal damar tıkanır ve çevresindeki dokuları besleyemez hale gelir yada sızdırmaz yapısını kaybederek etrafındaki hücrelerin arasında sıvı birikmesine neden olur. Kılcal damar tıkanıklığına bağlı hasar geri dönüşsüz bir hasardır ve günümüz tıbbında yapılabilecek pek fazla birşey yoktur. Sıvı kaçağına bağlı olarak meydana gelen görme azalması ise çeşitli yöntemlerle kısmen veya tamamen geri döndürülebilir. Daha az sıklıkla olmakla birlikte şeker hastalığı gözün atardamar ve toplardamarında veya onların dallarında tıkanmaya yol açarak görme azalması yapabilir.

Bazı kişilerde ilerleyen yaş ile birlikte tıpkı saçlarımızdaki beyazlama gibi gözümüzün sinir tabakasında da bazı değişiklikler meydana gelir. Bu durum kimi insanlarda altmışlı yaşlarda, kimi insanlarda ise seksenli yaşlarda ortaya çıkar. Meydana gelen değişiklikler çoğu kez görme azalmasına neden olmaz fakat bazı insanlarda süreç farklı bir yola sapar ve hastanın görme düzeyini azaltacak sonuçlara neden olur. Değişiklik sürecinin kimlerde hastalığa dönüşeceği ve bu süreci etkileyen faktörler günümüzde tam olarak aydınlatılamamıştır. Sadece ailesinde sarı nokta hastalığı bulunan ve sigara içen kişilerde hastalığa dönüşüm riskinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sarı nokta hastalığının temel olarak iki tipi vardır; kuru tip ve yaş tip. Kuru tipte ön plandaki problem sinir tabakasındaki hücrelerin kaybıdır. Bu kayba bağlı olarak hasta yavaş yavaş görmesinin azaldığını farkeder. Kuru tip yavaş seyirlidir. Yaş tipte olduğu gibi sinir tabaksında kanama veya sıvı birikimi yoktur. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise durum biraz farklıdır. Sinir tabakasında meydana gelen değişikliklere bağlı olarak göz içinde çeşitli maddeler üretilmeye başlar. Üretilen bu maddeler yeni damar oluşumunu tetikler. Vücudun ürettiği yeni damarlar gerçek damarlarımız gibi sağlam değildirler; sıvı sızdırmaya ve kanamaya eğilimlidirler. Tedavi edilmediklerinde bu damarlar gerek sıvı sızdırarak, gerekse kanayarak çevre dokulara zarar verir ve kalıcı görme azalmasına neden olurlar. Yaşa bağlı sarı nokta hastalığı birçok şekilde kendini gösterebilir. Kuru tipte genellikle ilk şikayet okumada ve kişlerin yüzlerini tanımada zorlanmadır. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise bu şikayetlere ek olarak cisimleri eğri veya kırık görme gibi semptomlar görülebilir. Bu tür şikayetleri olan kişilerin en kısa sürede bir göz hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilmeleri gerekir.

Çocukluk çağı kaymalarına tedavi açısından bakıldığında üç ana grup ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi gözlükle düzelen kaymalar, ikincisi ise gözlükle düzelmeyip cerrahi müdahale gerektiren kaymalardır. Son grup ilk iki grubun karışımından oluşur. Üçüncü gruptaki hastalarda kaymanın bir kısmı gözlükle düzelirken geri kalanı için operasyon gerekir. Kayması olan bir çocukta öncelikli yapılması gereken hastanın hangi guruba girdiğini tespit etmek ve ona göre bir tedavi stratejisi belirlemektir.

Gözyaşı kanal sisteminin gelişimi çoğu zaman doğumdan önce tamamlanır. Bazı bebeklerde ise oluşum tamamlanamaz ve çocuk gözyaşı kanalı seviyesinde bir tıkanıklık ile dünyaya gelir. Böylesi durumlarda doğumdan birkaç gün sonra gözde sulanma ve çapaklanma görülür. Bu bebeklerin çoğunda ilk bir yıl içinde kanal kendiliğinden açılır.

Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için çerez politikası ve aydınlatma metni sayfalarını gözden geçirebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.